"İnsan özgür olmadıkça mutlu olamaz" (Dante)

5 Nisan 2015 Pazar

Mutsuzluk

Hayat çok kısa dostlar!

Dün çocuktuk, bugün büyüdük. Yarın ne olduğunu anlamadan yaşlanacağız. Bugün geçmişe dönüp baktığımda onlarca yılın ne çabuk geçtiğini düşünüyorum. Acı tatlı olaylar... Doğru yanlış tercihler... Hepsi geldi ve geçti. Etkilenen bir tek ben oldum. Kimse yaptığım tercihlerden dolayı bir bedel ödemedi. Ya da kimse bana herhangi bir yol göstermedi. Sadece yorumlar, sadece eleştiriler... İyi yaptıysam da eleştirildim kötü yaptıysam da... Anladım ki insanları memnun etmek çok zor. 

Otuzumu geçtim. Dile kolay otuz iki yıl yaşamışım. Yolun yarısına üç yılım kalmış. Kim ne yapar bilmem. Tek bildiğim insanın hayatını bildiği ve inandığı gibi yaşaması gerektiği... Diğer türlü hayat enerjisi tükenir. Yaşama sevinci kalmaz. İnsan tercihlerini aslında kendi bildiği gibi, inandığı gibi ve kendini huzurlu hissettiği gibi yapmalı. Doğru ve yanlış olmasına bakmamalı. Çevresi ne der diye düşünmemeli. Bedelini çevresi ödemiyor zira... O bakımdan sonuçlarını insan çekecekse tercihlerin karar verme aşaması da insanın kendinde olmalı. Çoğumuz gençlik dönemlerimizde bu mantığa sahip olmayız. Hep başkalarının fikirleri umurumuzdadır. Onların gözünde iyi görünmek önemlidir o dönemlerimizde. Ama hiç düşünmeyiz ki bizim bir de ruhumuz var, ruh sağlığımız var. Çevremizin fikirlerinden, onların hoşnut olmasından daha mı az önemli bizim huzurumuz? Geçelim bunları. Yaşımız kaç olursa olsun. Yaşadığımız hayat bize ait. Kararlarını da biz kendi keyfimize göre vermeliyiz. Tamam, toplumsal yargılara da ehemmiyet vermeliyiz ama bir yere kadar... Örneğin, gençliğinde etrafındakiler ne der diye deli dolu yaşayamamış biri, her istediği ortama girememiş biri bunu içinde bir ukte olarak saklar. İleride bir gün elbet yaşanmamışlıkları için pişmanlık duyar ve kaybettiği zamanı telafi etmek ister. Bu kez de yaşı geçmiş olur, hiç yakışmaz. Eğreti durur. 

  
Ya da bir çift düşünelim. Uzunca bir süre birlikte olduklarını, ailelerinin birbirlerini tanıdığını ve evlendiklerini... Bekâr iken birbirlerini kısıtlı tanıyan çift, evlendikten sonra gerçek yüzleriyle karşılaşırlar. Kimi hayal kırıklığı yaşar, kimi devam eder. Devam edende sıkıntı olmaz çünkü alışmıştır, kaldırabilmiştir değişimi. Fakat hayal kırıklığı yaşayanlar? 


Günden güne yabancılaşma ve birbirinden soğuma başlar. Ayrılık fikrine gelince, korkarlar. Bunca yıl birliktedirler, aileler tanışıyordur ve artık akraba olmuşlardır. Mecbur hissederler kendilerini. Devam etmek zorunda olduklarına inanmışlardır çünkü. Halbuki hiçte öyle değil. İnsan mutlu ve huzurlu değilse bunu dile getirebilmeli. Medeni toplumlarda fikir özgürlüğü ve ifade özgürlüğü bunun için var. Kadını erkeği yok bunun. Birey mutsuzsa bunu dile getirmeli ve çözüm aranmalı. Aksi takdirde olay psikolojik rahatsızlıklara kadar varır ki kimse sonunun böyle olmasını istemez. 

Ya da iş dünyasını düşünelim. Kişi mutlu olmadığı bir bölümü okusa, bitirse. Mesela güzel sanatlara yeteneği olan biri veterinerlik veya başka bir bölüm okusa ve mezun olsa... 

Sırf ailesi istiyor veya iş imkanı kolay diye... Sonrası ne olacak? Uyandığı her gün sevmediği işine gitmek zorunda olmanın ağırlığını hissedecek. Ömür boyu sevdiği bölümde okumamış olmanın ızdırabını çekecek. Daha bir sürü örnek verebilirim.

Hayat bizim. Tercihler bizim. Yaşanan yaşandı artık. Verilen verildi, alınan alındı. Kaybettiklerimizi gözden çıkarıp kaybetme riskimiz olan şeyleri kurtarmalıyız. Maddi şeyler illa ki bir gün bir şekilde gider. Asıl giden ömrümüz... Mutsuz geçecek bir ömrü kimse istemez. Ortalama altmış yıllık ömrümüz olduğunu kabul edersek bundan sonra kendimizi düşünmek daha doğru olacaktır. O yüzden bize mutsuzluk veren ne varsa hayatımızdan çıkarmalıyız veya mutsuzluk verecek ne varsa uzak durmalıyız. Mutsuz bir hayatta her yeni güne lanet etmek yerine, sorunlardan arınmış bir hayatta her yeni güne yeni umutlarla bakılması gerektiğine inanıyorum.

Herkese mutlu ve umutlu günler diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder