"İnsan özgür olmadıkça mutlu olamaz" (Dante)

30 Mart 2015 Pazartesi

Derviş ve Kabadayı

Vaktiyle dervişin biri berbere gitmiş. Berberden saçını dibinden kazımasını, sakal ve bıyığını kısaltmasını istemiş. Derviş tereddütsüz bir şekilde berber koltuğuna oturmuş ve:

- "Vur usturayı berber efendi!" demiş.

Berber, dervişin saçlarını kazımaya başlamış. Berber dervişin başının sağ tarafını tamamen kazımış. Tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girmiş içeri. Doğruca dervişin yanına gitmiş, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak:

- "Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım!" diye kükremiş.

Dervişlik bu... Sövene dilsiz, vurana elsiz olmak gerek. Ses çıkarmamış. Biraz çaresiz, biraz mütevekkil usulca kalkmış yerinden. Berber, bu gariban müşterisine karşı mahcup olmakla beraber kabadayının pervâsızlığından da korkmuş fakat ses çıkaramamış.

Kabadayı koltuğa oturmuş, berber tıraşa başlamış. Fakat küstah kabadayı, tıraş esnasında da boş durmamış; sürekli aşağılamış dervişi, alay etmiş: "Kabak aşağı, kabak yukarı!.."

Nihayet tıraş bitmiş, kabadayı dükkândan çıkmış. Henüz birkaç metre gitmemişti ki, gemden boşanmış bir at arabası, yokuştan aşağı hızla kabadayının üzerine doğru geliyormuş. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalmış. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilen uzun sivri demir, kabadayının karnına batıvermiş. Kaşla göz arasında babayiğit kabadayı oracığa yığılıp kalmış, ruhunu teslim etmiş. 

Herkes bir anda olup biten bu olayın hayret ve şaşkınlığı içine düşmüş. Berber de şok olmuş; bir manzaraya, bir dervişe bakıyormuş. Dervişin beddua ettiğini düşünmüş gayr-i ihtiyarî sormuş:

- "Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?"

Derviş mahzun, düşünceli cevap vermiş:

- "Vallâhi gücenmedim ona. Hakkımı da helâl etmiştim. Gel gör ki, kabağın bir de sâhibi var. O gücenmiş olmalı!" 

***

 Olsun be aldırma yaradan yardır. 
 Sanma ki zalimin ettiği kârdır.
 Mazlumun ahı indirir şâhı, 
 Her şeyin bir vakti vardır.

(Yunus Emre)



19 Mart 2015 Perşembe

Asil Kurt ve Kurnaz Tilki

"İtlerin kardeşliği, aralarına kemik atılana kadardır!" Köyün itleri, küs olsalar da, kurdu görünce birleşirlermiş!

Bir kurt düşünün şimdi; eski günlerinde asaletiyle, adaletiyle örnek, tilkinin kuyruğunu kıstırıp kaçtığı... Tilki kurdun avladıklarının sakatatlarını ancak yiyebilen bir tilki... Hayat güzel kurnaz tilkicik için. Kurdun asaletinin gölgesinde karnını doyururken, zamanla kurdun yediklerinden arda kalan sakatatlar az gelmeye başlamış kurnaza. Ama asla kurdun karşısına mertçe çıkmayı gözü kesmemiş.

Bir gün şöyle düşünmüş: "Yahu bir kaç aptal çakal var etrafımda. Şunları bir toparlayayım, azıcık da karınlarını doyurayım. Sonra da kurdun üstüne salayım." Öyle ya kurnaz mı kurnazmış tilki! Maşa varken eliyle ateşe dokunmamış. Çakalları toplamış: "Kurt asil..." demiş, "Cüretkar, dürüst ama avını tek başına yiyor bize de avın geri kalan sakatatları kalıyor. Gelin el birliğiyle bu kurdun üstünlüğüne ve asaletine zarar verelim. Kendine güveni kalmasın, avlanamasın bu ormanda. Çeksin gitsin. Biz de böylece ormandaki tavşanları kendimiz yakalar kendimiz yeriz afiyetle..." demiş. Bu fikir çakallara gayet makul gelmiş. Kabul etmişler.

Karar verdikleri gibi kurdun geçtiği yerlere haince kapanlar kurmaya başlamışlar. Bir gün ayağını sakatlamışlar kurdun, bir gün kuyruğunu tutturmuşlar kapana... Kurt ise yaralanırmış ama duymazdan gelirmiş, belli etmemeye çalışırmış. Kurdun bu davranışı tilkiye ve yalaka çakallara cesaret vermiş. Daha fazla saldırmaya başlamışlar. Korktuğunu sanıyorlarmış kurdun. Saldırılar bir iki derken kurdun canına tak etmiş... Yine tuzak kurdukları bir gün kurt, kendine saldıracak tilki ve çakalları pusu kurarken görmüş. Kapanların üstlerine basa basa düşmanlarına doğru gitmiş. Ensesine vurduğunu indirmiş, vurduğunu indirmiş... Her birini talan etmiş. Önce tilkiyi sonra da çakallarını güzelce hacamat etmiş. Tepelerine basıp şöyle demiş:

“Kendini uyanık zanneden tilki! Sen ancak kümesten tavuk çalarsın. Ne işin var senin ormanda tavşan yakalamakla? O mertlerin işidir namertlerin değil... Ve siz çakallar! Siz ancak leş yersiniz. Ne uydunuz bu kurnazın aklına? Yürüyün gidin çöplüğe kargalardan zıkkımlanın! Siz benim ayağım topal, kuyruğum kopuk diye asaletimi yitireceğimi mi sandınız?”