"İnsan özgür olmadıkça mutlu olamaz" (Dante)

18 Haziran 2015 Perşembe

Şeytanîlerin Oltasına Gelmeyin



İletişim günümüzde oldukça gelişmiş durumda. Dünyanın bir ucundaki bilgiye diğer ucundan saniyeler içinde ulaşmak mümkün artık. Eskiden öyle miydi? Telefonlar yeni çıktığında her evde bulunmazdı bile. Biraz daha eskiye gidelim. Posta servisi... Bir mektup yazardınız haftalarca gitmesini beklediğiniz gibi haftalarca da cevap almayı beklerdiniz. Mektup olayı tamamen bitti bugün. Elektronik posta (e-posta) devri ve sosyal medya devri başladı. 

Teknoloji bir nimettir evet. İnsanları, kitleleri birbirine yakınlaştırır. Farklı kültürlerle tanışabilmemize olanak sağlar. En güncel haberleri anında elimize ulaştırır. Bundan fazla değil on yıl kadar önce gelişmelerin bu boyutta olacağı söylense kimse inanmazdı. Baş döndürücü bir gelişme var. 

Teknolojinin gelişmesi yalnızca iyilik güzellik açısından olumlu olmadı. Art niyetli insanlara da gün doğmuş oldu. Eskiden (ve belki halen devam etmekte olan) toplum mühendisleri, provokatörler, yıllarca toplumun parçası gibi yetiştirilmiş casuslar vs olurdu. Bunlar gündelik sohbetlerinde çevresindekileri galeyana getirmekle görevliydiler. Bir nevi katalizör görevi görüyorlardı. Tepkimeyi hızlandırıyorlardı yani. Casuslar rakip devletlerin bünyelerine yerleştirilmiş canlı dinamitlerdir. Eskiden neyseler şimdi de öyleler. Değişen tek şey ellerinde aşırı gelişmiş teknolojilerinin bulunması. Güncel gelişmeleri sürekli olarak takip ederler. Duruma göre kendilerince müdahalelerde bulunurlar. Bu müdahaleler daha çok bir "üst akıl" güdülemesiyle olur. Casuslarsa üstlerine düşeni yaparlar sadece: Ortalığı karıştırmak...

Yeryüzünde iyinin ve kötünün savaşı bin yıllardır devam etmektedir. İyilik-kötülük kavramları göreceli gibi sanılsa da değildir. Yüce ALLAH (C.C.)'ın varlığını, O'nun Peygamberlerini ve hatta en son Peygamberi, Efendimiz Muhammed Mustafa (S.A.V.)'i inkar eden her oluşum kötülük dairesi dahilindedir. İyi ve kötü arasındaki savaş iblisin Âdem babamıza secde etmeyi reddetmesiyle başladı. Kıyamete kadar da devam edecek. Önemli olan insanın doğru safı seçmesi... Doğru olan taraf ise ALLAH (C.C.)'ın tarafıdır, Peygamber Efendimiz (S.A.V.)'in tarafıdır. Karşımızda birden fazla yol varsa yolların sonunu hesaplamalıyız; hangi yol bizi ALLAH'a ulaştırıyorsa o yolun doğru olduğuna kanaat getirmeliyiz. Unutmayalım! Seçimimizi yaparken en büyük düşmanımız da devrede olacaktır. 

Âdem babamızdan bu yana savaş devam ediyor dedik. Günümüzde bu savaş nasıl yapılıyor peki? Bilgi ile... Doğru veya yanlış. Fikirlerin savaşına sahne oluyor dünya. Eski dönemlerde kendi dinî inanç ve fikirlerinin doğruluğuna inanan toplumlar fiilen savaşmaktaydılar. Burada yine baş düşmanımız devredeydi. Şeytan... Diğer inançları benimseyen toplumlara o kadar güzel ve kalıcı benimsetmişti ki gözleri hakikati göremeyecek kadar körleşmişti. Düşünün: put perestler, hindular, ateşe tapanlar vs hep kendi inançlarını haklı görmüşler ve bu inanca karşı çıkanlarla savaşmışlardır. Bugün de aynı durumlar dünyanın değişik bölgelerinde devam etmektedir. Myanmar Burma'da budistlerin müslümanlara yaptıklarını teknolojinin gelişmesi sayesinde hepimiz öğrenebildik. Elimizden gelen yardımı yapıyor olsak da yetmiyor. ALLAH yardımcıları olsun.

Myanmar'da güçleri yettiği için fiilî baskı uyguluyorlar. Türkiye'miz gibi potansiyel güç olan müslüman ülkelerde ise farklı bir strateji izleniyor. Hem de yüzyıllardır... Taktik önce casuslarla uygulanmaya başlandı. Toplumu dinden soğutmak, türlü türlü fenalıkları güzel ve zevkli olarak lanse etmek, dinin kendisini çağ dışı olarak göstermek gibi eylemleri zamana yayarak gerçekleştirdiler.Özellikle gençleri fikirleriyle zehirlediler. Halen de yalan yanlış öğretilerine devam etmektedirler. Aileler bu konularda uyanık olmalıdır. Çocuklarının kimlerle arkadaşlık kurduklarına, kimlerle nerelerde görüştüklerine dikkat etmelidirler. 

Bugünün savaşı bilgi ile oluyor. Hedefler zihinlerimiz. Psikolojik yöntemlerle türlü türlü simgeler bilinçaltımıza yerleştiriliyor. Bilgiler öyle bir modda geliyor ki doğruluğunu sorgulamaya fırsatı olmuyor insanın. Diziler, yarışmalar, filmler, şarkılar... Bizim yapabileceğimiz en iyi şey kendimizi geliştirmektir. Bol bol okumalıyız. Özellikle Kutsal Kitabımız Kur'an-ı Kerîm'i okumalıyız. Peygamber Efendimiz (S.A.V.)'in hayatını okumalıyız, sahabelerin hayatlarını okumalıyız. İyi insan nasıl olurmuş öğrenmeliyiz. Bunların dışında da uyanık olmalıyız. Sosyal medyadan bize sunulan her türlü bilgiye şüphe ile bakmalıyız. Doğrular son zamanlarda çarpıtılarak insanların zihinlerine sunulmaktadır. En canlı örneklerini Gezi parkı saçmalığında gördük. Dış güdümlü yapılanma, muhalefet ve yandaşlarının provokasyonlarında gördük. Masum ve saf insanların olmayacak şeylere inanmalarını sağladılar. Yok ses kayıtları, yok ayakkabı kutuları, yok yabancı ülke bankalarındaki hesaplar, yok gezide panzerlerin insanları ezmeleri daha nice yalan haberler... İnsanlar nasıl bir kirli bilgi bombardımanına tutulmuşsa doğruya inandırmak mümkün değil. "Yargı da onların elinde" tabi deyip çıkıyorlar işin içinden. Şunu söyleyeyim: Bu iftiraların birisi bile doğru olsaydı ne muhalefet yerinde dururdu ne de dış güçlerin güdümünde olan yapılanmalar... Rakiplerini alaşağı etmek için ellerinden geleni yaparlardı. Yurt dışındaki destekçilerini de alarak isyan çıkarırlardı. Ama bilinçli olanlar gördü ki bunlar iftiradan başka bir şey değil.

Uyanık olmalıyız. Gerçek ve yalanı ayırabilmeliyiz. Yalan haberlere birkaç örnek vereyim: Gezi eylemleri sırasında sosyal medyada sırtı parçalanmış bir insan resmi dolaştırıldı. Gezi eylemlerinde bu resimdeki şahsın üzerinden panzerin geçtiği ve sırtının panzer tarafından parçalandığı iddia edildi. Çoğu "sazan" da inandı ve resmi paylaştı. Ben resmi aldım ve ünlü arama motoru sitesinde arattım. Güney Amerika'da bir teknenin pervanesinin bir adamın sırtını parçaladığı haberine denk geldim. Aynı fotoğrafla... Bu ne rezillik ve yalancılıktır. Hemen o resmi paylaşanlara yorum yazdım. "Bu resim sahte, neden böyle yalan yanlış şeyler paylaşıyorsunuz?" dedim. Cevap: "Burası sanal alem, istediğimizi paylaşırız" oldu. Amaç belliydi. Benim anlamadığımsa şuydu: Hadi bu yalancılar bu yalan haberi paylaşıyorlar da inananlar nasıl inanıyorlar? "Sırtını parçalayacak kadar baskı yapsa panzer, adam altından sadece sıyrıklarla mı kurtulurdu?" diye sormuyorlar mı hiç? 

Bir diğer yalan haber ise başörtülü polisler... Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Afgan kadın polislerin Türkiye'de eğitim aldıklarına dair bir haberin fotoğrafının çarpıtılarak paylaşılmasından kaynaklanan bilgi kirliliği... Yok yakında göreve başlayacaklarmış da, hepsi hazır kıtaymış da... Yine şaşkındım. Haberi çarpıtana mı şaşırsaydım yoksa inanıp altına "Türkiye'de adam mı yokmuş da bunlar göreve getirilmiş?" , "Yakında şeriat gelir" vs tarzı yorum yapanlara mı?..

Uyanık olalım kardeşlerim. Bunların niyeti belli. Eğer davaları doğru olsaydı yalanlara ihtiyaç duymazlardı. Sırf çamur atmak için yazılıp çizilen, paylaşılan haberler bunlar. İnanmayalım!

Biliyorsunuz veya bilmiyorsunuz. Sizinle paylaşmak istiyorum. Bu tarz bir habere denk gelirseniz, haberin resmini kaydedin. Sonra internetten ünlü arama motorunu açın. Sağ üst tarafta "Görseller" butonunu tıklayın. 





Yukarıdaki resimdeki gibi "Görselle ara" kısmına gelin. Kaydettiğiniz resim dosyanızı seçin. Sonra gerçek haberleri görün. İnsanların sırf karalama kampanyaları için ne çok yalanlar uydurduklarına şahit olacaksınız.  

Tekrar ediyorum: Yalancıların oyununa gelmeyelim. Gerçekler her zaman karşımızdadır. Sadece yalancıların oluşturduğu sis perdesini aralamak gerekir. 


1 yorum:

  1. Merhaba, tesadüfen bloğunuza rastladım ve yazınızı okudum. Kesinlikle çok haklısınız. Sosyal ağlarda paylaşım yaparken hep doğruluğundan emin olduklarımı paylaşmaya dikkat ederim. Öyle bir teknolojiyi yaşıyoruz ki birinin sabah paylaştığı 5-10 dakika içerisinde neredeyse bir dünya turu atıyor. Bahsettiğiniz yöntemi bilmiyordum bundan sonra bu yöntemi deneyeceğim. Esenlikler dilerim...

    YanıtlaSil