"İnsan özgür olmadıkça mutlu olamaz" (Dante)

23 Temmuz 2015 Perşembe

Yabancılaşma...



Ramazan ayı, bayram ve tatil derken bir süre yazmaya fırsatım olmadı. Şimdi ise tatil dönüşü ve anlatacak çok şey var. Nereden başlasam ki? Eskilere atıfta bulunarak başlayayım o zaman: Her şey eskiden güzeldi. Eski ramazanlar, eski dostluklar, eski davetler... Çoğu kişinin şikayet ettiği durumdur bu: Değişim... 

Hayat neden değişir acaba? Her şey eskisi gibi kalsa olmaz mıydı? Çocukluk dönemlerindeki gibi safça mesela. Ya da ergenlik dönemlerindeki gibi mertçe, sadıkça ve deli doluca... Öyle olsa çok daha güzel olabilirdi evet. Ama hayatın değişmez kuralını unutuyoruz: Her güzel şey çabuk biter.

Gözlemlediklerim kadarıyla insanlar geçim derdine düştükten sonra büyük bir değişim yaşıyorlar. İşin içine arkadaşlıktan, dostluktan, akrabalıktan çok günü kurtaracak çözümler giriyor. Buluşmalar azalıyor. Dertleşmeler azalıyor. Sıkıntılar insanın içinde birikiyor. Görüşecek vakitleri olmayınca da insanlar yavaş yavaş birbirlerinden soğuyorlar. Ardından gelen yeni bir değişim: yabancılaşma... Eskisi gibi dertleşemiyor, gülemiyor, eğlenemiyor insan. Tam eskisi gibi bir moda girecekken bakıyor ki karşısındaki eskisi gibi değil, o an gülümsemesi asılı kalıyor yüzünde. İçinden "keşke hiç görüşmeseydik" diye geçiriyor. Ha bir de unutmadan ekleyeyim. Görüşmeler esnasında herkesin gözü telefonunda oluyor. Masa başında bir bakıyorsunuz herkes (sözde) akıllı telefonuna dalıyor. Emin olun beş dakika kadar uzuuun bir sessizlik yaşanıyor. Sonra sosyal medyada işi biten ilk kişi sessizliği bozuyor. Ne acı bir durum. Eski dostların düştüğü hallere bakın... Aynı durum ailelerde ve akrabalarda da geçerli. Misafirliğe gidiyorsunuz. Bir hal hatır sorma faslının ardından herkes telefonlara (ya da tabletlere/ bilgisayarlara) gömülüyor. İnsan geldiğine geleceğine pişman oluyor. Yaşanılan yabancılaşmanın temelinde acaba insanın sosyal medyada tekilleştirilmesi yatıyor olabilir mi? Yani insan gerçek hayatta yalnız kalmaktan sanalda yalnız kalmaktan korktuğu kadar korkmuyor. 

Öyleyse yabancılaşma sorununun iki temel etkenini bulduk: Geçim derdi ve sanal alem... İnsan hem içeriden hem dışarıdan tekilleştiriliyor. Bunun neticesinde de psikolojik ve ruhsal bunalım yaşayan bireyler boy gösteriyor. Hepimiz potansiyel "bunalıma girmiş birey" adayıyız. Aramızdaki bu kopukluk devam ettikçe daha çok ruhsal şikayetlerimiz olacaktır. 

Okuyucuya Not: Bu yazıyı (sözde) akıllı telefonunuzdan okuyorsanız bir öz eleştiri yapın. "Ben de çevreme yabancılaştım mı acaba?" diye... Selamlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder