"İnsan özgür olmadıkça mutlu olamaz" (Dante)

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Kötü Kadının Tevbesi



Vaktiyle eski kavimlerden birinde fahişelik yapan bir kadın varmış. Kapısı daima açık durur, güzelliği ile erkekleri bayıltıp baştan çıkarırmış. Evinin önünden geçen herkes onu açık kapının aralığından içerde daima somyasının üzerinde oturur görürmüş. Onu o güzelliği ile öylece gören herkes baştan çıkar, hemen oraya girmek istermiş. Her girmek isteyeni de birkaç kuruş karşılığında içeri alırmış. Bir gün âbidlerden birisi oradan geçerken, gözü kadına ilişmiş. Onu somya üzerinde bütün güzelliği ile görünce, şeytan hemen kendisine vesvese vermiş. Nefsi ile ne kadar mücadele etti ise de yine mağlup olmuş. İçeri girmek istemiş fakat ancak para karşılığında girebileceğini söylemişler. Kendisinin parası da yokmuş. Gitmiş şahsına ait bir elbiseyi satarak para temin etmiş ve içeri girmiş. Ne yazık ki o kötü kadının yanına oturmuş. İşte o anda geçmiş âbidlerin bereketine Allah’ın lütuf ve merhameti yetişmiş. O sırada Allah’ın kendisini görmekte olduğu aklına doğmuş. İçine bir korku ve dehşet saçılmış. Rengi atmış, vücudu titremeye başlamış. Bu değişikliği hisseden kadın ne olduğunu sormuş. Âbid Rabb’inden korktuğunu, hemen oradan gitmesi gerektiğini söylemiş. Kadın önce onu alaya almış:

- Herkes buraya girmek için can atar, sen ise buradan kurtulmak için can atıyorsun, demiş. 

Âbid de:

- Ben Allah’tan korkuyorum, başka hiçbir sebep yok! Verdiğim para da senin olsun, geri almam. Yeter ki ben buradan çıkayım, diye cevap vermiş. Bunun üzerine kadın ona kim olduğunu ve nereden gelip nereye gittiğini sormuş. Âbid kendisini tanıtmış ve köyünün adını vermiş. Sonra da çıkıp gitmiş. Giderken yolda çok hayıflanmış, ağlamış, sızlamış, yüzüne gözüne topraklar serpmiş. O gittikten bir müddet sonra, kötü kadının kalbine de bir korku bir dehşet düşmüş. Kendi kendine:

- Bu adamın ilk meylettiği günah olduğu halde bu kadar korktu. Ben ise bunca zamandır günah işlemekteyim. Onun kendisinden korktuğu Rabb, benim de Rabb’imdir. O bir gün günaha meyletmekle bu kadar korkarsa benim daha fazla korkmam gerekir diye düşünerek, tevbe-i istiğfar etmiş. İşlemiş olduğu kötülüklere pişmanlık duymuş. Bir daha işlememeye azmederek, Allah’a dönmüş. Hemen açık durmakta olan kapısını kapayarak alelade bir elbise giyip, ibadet etmeye ve Allah’a layık bir kul olmaya koyulmuş. 

Bir müddet sonra kendi kendine "Eğer gider o âbidi bulursam, dinimin esaslarını ve Allah’a daha iyi kulluk yapmayı bana öğretir. Hem de onun nikâhlı karısı olurum." diye düşünmüş. Giyinip örtünerek yola düşmüş, sonra da âbidin köyünü bulmuş. Evine vararak onu sormuş. Âbide bir kadının geldiğini ve kendisini görmek istediğini söylemişler. Fakat işlemeye meylettiği günahın nedâmet ve sıkıntısından henüz kurtulamamış olan âbid, kadını görünce tanımış, bir sayha kopararak oracıkta düşüp ölmüş. Kadın büyük bir üzüntü içinde dona kalmış. Sonra yakınlarına durumu anlatmış ve "âbidin bir yakını varsa beni nikâhlasın" demiş. Kendisine, âbidin salih bir kardeşinin bulunduğunu fakat hiç malı mülkü olmadığını söylemişler. Kadın derhal onun kocalığını kabul etmiş, evlenmişler. Yedi tane erkek çocukları olmuş. Hepsi de ALLAH yolunda Sâlih kullar mertebesine ulaşmış.

O halde ey kardeş! Tevbe deyip de geçme. Üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir meseledir o. İcabında candan olmalı fakat tevbeyi bozmamalı, öyle bir tevbe etmeli ki,o tevbenin bereketiyle başkaları da tevbeye gelsinler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder