Çocukluk
yıllarını özlemeyen yoktur. Dertsiz, tasasız geçirdiğimiz günler ne
güzel günlerdi. Düşündüğümüz tek şey o gün hangi oyunu oynayacağımızdı.
Ufak tefek şeylerle mutlu olurduk. Ailemizden bir sakız parası
aldığımızda bile dünyalar bizim olurdu. Kötülük, kalleşlik nedir
bilmezdik. Sadece günü güzel oyunlarla geçirip bir an önce büyümenin
hayallerini kurardık; büyümek sanki güzel bir şeymiş gibi...
Şimdi...
"En büyük" hayalimiz gerçek oldu: Büyüdük. Oyunlar gerçeklere dönüştü.
Çocukken sevdiğimiz insanlarla artık "saklambaç" oynar olduk. İşi
düşmesin, rahatımız bozulmasın diye... Saflığımızı kaybettik. Elimize
geçen fırsatta beklemedikleri yerlerden vurduk sevdiklerimizi "yakan
top" oynar gibi. Başkaları ile birlik olup ortaya aldık onları.
Yüklendikçe yüklendik. Gerçi kimi zaman da ortaya alınan olduk. Oyun
kuralları gereği sıra bize geldiğinde vuran biz olduk. Çaresizlikten eli
kolu bağlı tanıdıklarımıza yerimizi belli etmedik. "Kör ebe" oynar
olduk onlarla. Onlar birine tutunabilmek için her uzandığında boşlukta
savrulan ellerini gördükçe keyiflendik. Tek bize tutunmasın da biz de
ortada çaresiz kalmayalım diye... "Evcilik" oynar gibi türlü türlü
roller üstlendik. Kimi zaman yakın bir arkadaş olduk, kimi zaman vefalı
bir sevgili. Ama hiç bir zaman kendimiz olamadık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder