"İnsan özgür olmadıkça mutlu olamaz" (Dante)

24 Temmuz 2015 Cuma

Dürüstlük - (Yeşermeyen tohum hikayesi)

Acı doğrular mı? Tatlı yalanlar mı? 
Çoğu insan tatlı yalanları seçiyor. Adına da "masum yalanlar", "pembe yalanlar" veya "beyaz yalanlar" diyorlar. Yalan yalandır. Pembesi beyazı olmaz. Masumu suçlusu olmaz. Bir insanın size olan inancını yitirdiniz mi yalanınız isterse pembe renkli olsun isterse beyaz o insanı bir daha asla kazanamazsınız. "Güven ruh gibidir, çıktığı bedene bir daha dönmez" diye bir söz vardır. Sonun kadar haklı... 

Dürüstlük aile eğitimiyle başlar. Çocuklara daha 2-3 yaşlarında kabahatlerini başkalarına atmayı öğretiyoruz bilmeden. "Kim yaptı bunu?" diye sorarsak çocuk hemen suçu bir başkasına atıyor; çoğunlukla "Abim yaptı", "Kedi yaptı" vs. cevaplar veriyor. Halbuki "Ben yaptım" dese ne kadar güzel olacak. Çocuk yaşta yalana olan aşinalık büyüdükten sonra da devam ediyor. Kabahatler büyüyünce sorumluluk almama güdüleri tetikleniyor. Dolayısıyla yine sorunlu fertler karşımıza çıkıyor, geçimsiz arkadaşlar... 

Yalanın kötü bir şey olduğunu çocuklarımıza öğretmeliyiz. Yarının büyüklerinin zihinlerini daha tazecikken yalana alıştırmamalıyız. Ayrıca Efendimiz Muhammed Mustafa (S.A.V.) de bu konu hakkında uyarılarda bulunmuştur. Şöyle ki: 

“Münafığın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman yerine getirmez ve ona güvenildiği zaman hıyanet eder” 

(Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai / Camius-Sağir, İmam Suyuti, H No:25)

Müslim rivayetine göre şu ek de vardır:

“Oruç tutup, namaz kılar ve Müslüman olduğunu iddia etse bile”(Cem’ul Fevaid: H No:8099)


“Kimde dört vasıf bulunursa halis münafık olur O dört şeyden biri kendisinde bulunan kişi ise onu terk edinceye kadar münafıklıktan bir haslet bulunur Bunlar: Kendisine bir emanet bırakıldığı zaman ihanet eder; konuştuğunda yalan konuşur, anlaştığı zaman sözünde durmayıp bozar Bir kimseyle çekiştiği zaman aşırı giderek karşısındakinden fazla kötülük yapar”

(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai/Cem’ül Fevaid, H No: 8097)


Hayatta prim yapan duruma göre değişse de Mahkeme-i Kübra’da doğrular daima kazanacaktır.  

Doğruluktan ve dürüstlükten ayrılmayalım.

Dürüstlükle ilgili bir hikayeyi paylaşarak veda ediyorum. Selamlar...









Bir zamanlar,  Uzak Doğu 'da, artık yaşlandığını ve yerine geçecek birini seçmesi gerektiğini düşünen bir İmparator varmış. Yardımcılarından ya da çocuklarından birini seçmek yerine; kendi yerine geçecek kişiyi değişik bir yolla seçmeye karar vermiş. Bir gün, ülkesindeki tüm gençleri çağırmış ve:

"Artık tahttan inip yeni bir imparator seçme vakti geldi. Sizlerden birini seçmeye karar verdim." demiş.

Gençler bu duruma şaşırmışlar,  ancak İmparator konuşmayı sürdürmüş:

"Bugün hepinize birer tohum vereceğim. Bir tek tohum... Ama bu çok özel bir tohum. Evlerinize gidip onu ekmenizi,  sulayıp büyütmenizi istiyorum. Tam bir yıl sonra büyüttüğünüz o tohumla buraya geleceksiniz. Sizi, yetiştirdiğiniz o tohuma göre değerlendirip,  birinizi imparator seçeceğim" demiş.

Saraya çağırılan gençlerin arasında Ling adında biri varmış. O da diğerleri gibi tohumunu almış. Evine gidip heyecanla olayı annesine anlatmış. Annesi bir saksı ve biraz toprak bulup, onun tohumu ekmesine yardım etmiş. Sonra birlikte dikkatlice sulamışlar. Her gün sulayıp büyümesini bekliyorlarmış. Yeterince zaman geçtikten sonra diğer gençler tohumlarının ne kadar büyüdüğünü anlatırken,  Ling hayal kırıklığı içinde, kendi tohumunda hiçbir değişiklik olmadığını görüyormuş. Üç hafta, dört hafta, beş hafta geçmiş. Hâlâ hiçbir gelişme yokmuş. Diğerleri yetişen bitkilerinden söz ederken Ling çok üzülüyormuş. İmparatorun onu beceriksiz sanmasından çok endişeleniyormuş. Arkadaşlarına da hiçbir şey diyemiyor,  sabırla bekliyormuş.

Sonunda bir yıl bitmiş ve gençlerin yetiştirdikleri bitkileri imparatorun huzuruna götürecekleri gün gelip çatmış. Ling, annesine boş saksıyı götüremeyeceğini söyleyince, annesi ona cesaret verip; saksısını götürüp dürüst bir şekilde olanları imparatora anlatmasını istemiş. Ling, pek istemese de, annesinin sözünü tutmuş ve boş saksıyla saraya gitmiş. Saraya varınca arkadaşlarının yetiştirdiği bitkilerin güzellikleri karşısında şaşırmış. Sonra imparator gelmiş ve tüm gençleri selamlamış. Ling, arkalarda bir yerlere saklanmaya çalışıyormuş. 

"Ne büyük bitkiler,  çiçekler ve ağaçlar yetiştirmişsiniz. Bugün biriniz imparator olacak" demiş İmparator. Aniden arkada elinde boş saksısıyla Ling'i fark etmiş. Hemen muhafızlarına onu öne getirmelerini emretmiş. Ling çok korkmuş. "Sanırım beceriksizliğimden dolayı beni öldürtecek" diye geçirmiş içinden. Ling öne geldiğinde İmparator adını sormuş. "Adım Ling." demiş. Diğer gençler gülüşüp onunla alay etmeye başlamışlar. İmparator onları susturmuş. Ling' e ve elindeki saksıya dikkatle bakıp kalabalığa doğru dönmüş:

"Yeni imparatorunuzu selamlayın. Adı Ling!" demiş. Ling inanamamış. Çünkü tohumunu yeşertememiş bile, nasıl imparator olabilirmiş ki?

İmparator devam etmiş:
"Bir yıl önce burada herkese bir tohum verdim. Siz ekip, sulayıp bir yıl sonra getirecektiniz. Ama hepinize kaynamış tohum vermiştim. Asla büyüyemeyecek olan... Ling'in dışında herkes ağaçlar,  bitkiler ve çiçekler getirdi; çünkü tohumun büyümediğini fark edince hepiniz onu bir başka tohumla değiştirdiniz. Sadece Ling içinde benim verdiğim tohum olan boş saksıyı getirme cesaret ve dürüstlüğünü gösterdi. Beklentisi gerçekleşmeyince umutsuzluğa kapılsa da, dürüstlüğünden vazgeçmedi... Onun için yeni imparatorunuz o olacak !"



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder